31 Ağustos 2015 Pazartesi

Motorsiklet Kulübü Hells Angels Hakkında İLGİNÇ Bilgiler





Hells Angels dünya'nın en büyük motosiklet kulübüdür. Dünyanın 37 ülkesinde tek bir MC vardır o da Hells Angels'dır.



Amerika Hava Kuvvetleri mensuplarının kurduğu, sonraki yıllarda  kurucu üye Sonny Barger’ın 1957'de Oakland birimini kurmasıyla dünyanın en büyük motosiklet kulübü olmaya ilk adımını atmıştır.  Takip eden yıllarda ise Vietnam savaşından dönen askerlerin de katılımıyla  hızla büyüyen  yüzbinlerce üyeye ulaşan ve Danimarka'dan Yunanistan'a kadar üyeleri, clup'leri, bar'ları olan motorsiklet topluluğudur.



İsim anlamı Cehennemin Melekleri değil Cehennemlerin Melekleridir; çünkü onlara göre Dünya'da bir tek inanış, bir tek tanrı, dolayısıyla bir tek cehennem mevcut değildir; onlar bütün cehennemlerin melekleridir.



Geleneksel kanının aksine, üyeliği için sadece Harley Davidson marka motosiklet sahibi olmak yeterli değildir.Bazı sınavlara tabii olmak gereklidir. Adaylarından;  motosikletlerine bağlı olmaları aranan ilk kriterdir. Efsanelere göre bunların en uçukları  ise; adet dönemdeki kadın ile cinsel ilişkiye girme  ve idrar bulaşan kıyafet giyme yükümlülüğüdür.



81 sayısı ile sembolize edilirler. Baş harflerinin sayısala dönüştürülmüşüdür. H, alfabenin 8'nci harfi;A alfabenin 1'nci harfidir.



1960'larda the Rolling Stones üyelerini de koruyan çetedir. Bir dönem gruptan ayrılacağını açıklayan Keith Richards'ı tehdit ettiklerine dair iddialar vardır.



Gelirlerinin önemli bir kısmı kadın ticareti, uyuşturucu ve bar kapılarında Bodyguardlıktan kazanılan paralardan oluştuğundan kendilerine benzer yapıdaki diğer çetelerle rekabet içerisindedirler.Özellikle de Bandidos, outlaws ve pagans ile aralarında, her iki taraftan da bir çok çete üyesinin öldürüldüğü çatışmalar yaşanmıştır.



 Türkiye'deki ilk şubesini 2009 yılında İzmir'de açmışlardır. Ancak Hells Angels ile Türk motorcuların ilişkileri 9 yıl öncesine kadar dayanmaktadır.



Hells angels ile teması sürdüren Türk motorcular, 2007'de Hells Angels'ın destekçi kulübü Red Wolves'i kurdular.



Avrupa'da yaşayan Hells Angels üyesi bazı türkler'in de ülkeye dönmesiyle birlikte işlemler hızlandı ve dünyadaki tüm şubelerin onayı ile gruba ilk kez müslüman bir ülke katılmış oldu. Günümüzde  Bodrum ve İstanbul gibi şehirlerde Türk üyeleri bulunan 5 adet bölümü vardır.



Sons of anarchy isimli diziye ilham olan motorsiklet kulübü.Asıl olarak tüm dünyada bilinen "Hells Angels" adlı motosiklet kulübünden esinlenerek bu diziye uyarlama yapıldığı düşünülmektedir. Dizinin yapımcısı ve yönetmeni Kurt Sutter'ın dizinin oyuncu kadrosuna Efsanevi Hells Angels üyesi Sonny Barger'ı Lenny "The Pimp" Janowitz rolünde dahil etmesi bunun en büyük göstergesidir.



Ya Meraktan kanalımızı takip etmeyi unutmayın,diğer bir videoda görüşmek üzere :)

30 Ağustos 2015 Pazar

Stonehenge Hakkında İLGİNÇ Bilgiler





Stonehenge Hakkında İLGİNÇ Bilgiler



► Youtube Kanalımıza Abone Olun: https://goo.gl/8Yf9Su



► Sosyal Medya Hesaplarımız:

Google+ : https://goo.gl/nKBFi4

Facebook : https://goo.gl/mo5AkQ

Twitter : https://goo.gl/y3sbmS

Blogger : http://goo.gl/yeuUEo



Stonehenge; dünya’nın en ünlü tarih öncesi yapılarınndan biri ve İngiltere’nin ulusal ikonu olarak görülüyor.

 Gizem, güç ve dayanıklılık simgesidir.



Bugün Stonehenge'in ne amaçla yapıldığı hala tartışmalı, bu konuda yapılan bir çok spekülasyon var.



Kimilerine göre yalnızca bir tapınak olan Stonehenge çok güçlü bir iddiaya göre de Prehistorik dönem içinde önemli olayların işaretlenmesi  için anılan bir gözlemevidir.



Eski yunanlar, fenikeliler veya romalılar tarafından yapıldığı tahmin edilen Stonehenge bir mühendislik harikasıdır.

Mısırdaki büyük piramitlerle aynı tarihlerde yapılmış olmasıda ilginçtir.



Stonehenge'in nasıl yapıldığıyla ilgili en büyük inanış kelt rahipleri yani druidler tarafından yapıldığı söylenegelen,kurban ayinleri için kullanıldığı düşünülüyor.



Yapının radyokarbon tarifleme yönteminin sonuçlarına göre yaklaşık 4500 sene önce yapıldığı ölçümlenmiştir.

Stonehenge'in yapımında kullanılan taşlar 2 ton ile 45 ton arasındadır.



İki farklı tür taş barındırıyor; dış daireyi oluşturan büyük taşlar yani monolithler yaklaşık 30 kilometre uzaktaki taşlarla benzerlik gösteriyor, fakat iç daireyi oluşturan yaklaşık 4 ton ağırlığındaki mavi taşların nereden geldiği uzun bir süre belirsizlik taşıyor.

Bu sebeple britanya'da yapı farklılığı gösteren bütün taş örnekleri toplanıyor, 20 yıl süren incelemelerden sonra  taşların, bölgeye 400km uzaklıkta, güneybatıda yer alan Gallerdeki  preseli dağlarındaki taş özellikleri ile eşleştiğinin farkına varılıyor.

Preseli tepelerinden stonehenge'e dört yüz kilometre boyunca nasıl taşındığı hala çözümlenememiştir.



Yapının uzaylılar tarafından yapıldığı düşünülürken bilimadamları ise taşların tekneler ile getirildiğini öne sürüyor.

Olayı test etmek için günümüz teknolojisi ile ilkçağda su taşımacılığı için kullanılmaya elverişli meşe ağacından tekne örneği yapmaya başlanıyor fakat 1 tonluk meşe ağacı teknesi tek başına 4 tonluk taşları taşımayacağı için 2 tekne birleştiriliyor ve işlem gerçekleştiriliyor.



En sonunda taşların taşınabileceğine dair bir tez sunuluyor .

Günümüzde stonehenge'e  güneş ya da ay tapınağı, yıldız takvimi, ölü ataların kenti, şifa merkezi, tanrıların taştan sureti, mevki ve gücün simgesi gibi  bir çok anlam yüklenmektedir



21 haziran yazgündönümünde güneşin doğuşu ve 21 aralık kış gündönümünde güneşin batışı bu taşların merkezine denk geliyor  o yüzden bu tarihlerde neodruidler ayin yapmaya devam ediyorlar.

Ayrıca Keltlerin stonehengei güneş ve ay tutulmalarını gösterdiği ve güneş-ay tutulması zamanında bunu kutlamak için yaptıkları bir anıt olarak da belirten yaygın bir düşünce var.



En uçuk rivayet ise  yapının Merlin tarafından yanında 1500 kişiyle beraber, büyü ile inşaa edildiği görüşüdür...



Ve fakat Merlinin yaşadığı sanılan dönem ile yapıtın yapıldığı dönem arasında tarihsel farklılık vardır ama yine de bu varsayıma inananların sayısı azımsanmayacak kadar fazladır.

Stonehenge yapıtının gizemi hala korunmaktadır.



Ya Meraktan kanalımızı takip etmeyi unutmayın,diğer bir videoda görüşmek üzere :)

İnsan Beyninin Yüzde Kaçını Kullanır?



Yıllardır hepimizin duyduğu 'Beynimizin %10'unu kullanıyoruz Miti gerçekmi'.



Beynimiz vücudumuzdaki en önemli ve hassas organımızdır . Bu yüzden en iyi korunan organımız  beynimizdir. Beynimiz kendisi için tasarlanmış koruyucu kafatasının içinde bedenin diğer kısımlarından ayrı durmaktadır. Bu kafatası ona gelecek zararları en az seviyeye çekmektedir. Yapılan bir araştırmada; baş yararlanmalarının pek çoğunda beynimizin zarar görmediği tespit edilmiştir.İnsan beyni yaklaşık olarak 1,4 ağırlığındadır.

İnsanlar yıllardır beyinlerinin tamamını değil, sadece yüzde 10’unu kullandığını düşünüyor. Peki bu bilimsel olarak doğru mu?

Beynimizin yüzde 10'unun kullanıldığına ilişkin mitin başlangıcı 1890 yılına dayanıyor. Bir nörolog cerrahın beyin çukuru boşaltığında davranışlarda farklılık olup olmadığını anlamak için yaptığı çalışmalar, bu mitin oluşmasına neden oldu. 1920 yılında Einstein ile yapılan röportaj da mitin yaygınlaşmasını sağladı. Einstein yüzde 10 figürünü kullanarak daha fazla düşünmemiz gerektiğini vurgulamak istemişti. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce ise Amerikalı reklamcılar yüzde 10 figürünü kullanarak müşterilerini etkilemeye çalıştılar. Böylece yüzde 10 miti en yaygın haline ulaştı.

O günden sonra 20'nci yüzyılın sonuna kadar eğitimle ilgili ilgisiz milyonlarca insan bu miti sıklıkla kullanır oldu. Ne yazık ki ne fonksiyonel MR cihazları ne de beyin cerrahları beynin kullanılmayan bir bölgesi olduğunu söylüyorlar. Beyin esnektir ve nöroplasite özelliği vardır ama bu yüzde 90'ı kullanılmıyor anlamına gelmez. Açıkçası beynimizin yüzde 10'unu kullanıyor olmamız, bitkisel hayatta olmamız anlamına gelir.

Cambridge Üniversitesi Psikiyatri kliniğinde Nörobilim üzerine Doktora yapan Dr. Muzaffer Kaşer konuyla ilgili şu yorumu yapıyor;

“Beynimimin yüzde 10’unu kullanıyoruz diye bir yanlış bilgi var. Beynin yüzde 100’ünü kullanıyoruz. Beyin görüntüleme araştırmaları sayesinde beynin bir bütün halinde çalıştığını, bağlantıların etkileşim halinde olduğunu ve bir görev yapılmadığında dahi arka planda çalışan aktivitesi bulunduğunu biliyoruz. Parmağımızı şıklattığımızda dahi beynimizin yüzde 90’ını çalıştırıyoruz. Zaten vücudun enerjisinin büyük kısmını kullanan bir organın, çoğunun çalışmadan kalması yaşamla bağdaşmazdı.”

Bu noktada, şu şekilde bir ayrıntıya girilebilir : Beyin Kullanımı ve Kapasitesi ile Zeka Kullanımı ve Kapasitesi farklı şeylerdir.. Beyin kapasitesi, genetik faktörlerle belirlenir ve sınırlanır. Basit olarak, bir canlının beynindeki nöron ve nöron bağı sayısı ile orantılıdır. Bu kapasite, yukarıda açıklanan kapasite ile aynıdır ve belirli hastalıklara sahip olmayan her canlıda %100 kullanılır. Daha önce de belirtildiği gibi, elbette kimi zaman bazı bölgeler daha aktif, bazı bölgeler daha az aktif çalışabilecektir. Bunun beyni kullanmakla bir ilgisi yoktur; zira her nöronun aynı anda çalışması, beynin daha "iyi" çalıştığı anlamına gelmez. Beynin her bölgesi belirli konularda özelleşmiştir ve gerektikleri zaman çalışmaları gerekir. Unutulmaması gereken önemli bir nokta beyin kapasitesinin, aynı zamanda zekanın da üst sınırını belirlediğidir.

Zeka kapasitesi ise, bir canlının genetik unsurlarla sınırlandırılmış beyin kapasitesi tarafından belirlenir. Zeka kullanımı, bu kapasitenin ne kadarının kullanılabildiği ile ilgilidir. Bu noktada, zekamızı bir kas yapısına benzetebiliriz. Ulaşabileceği en üst nokta, genetik unsurlarla belirlenmiştir; ancak biri çok çalışırsa kaslarını bu en üst kapasiteye kadar (ama daha fazlasına değil) çıkarabilir. Çalışmayan biri ise ortalama bir güçte kaslara sahip olacaktır. Zeka da bunun gibidir. Tek farkı, yeni kas hücreleri üretmek düzgün bir çalışmayla oldukça kolayken, yeni sinir hücrelerini üretmenin imkansıza yakın olmasıdır; dolayısıyla pratik, var olan nöronların daha aktif kullanılmasını sağlar, yeni nöronlar üretilmesini değil. Zihin antremanları sayesinde zekamızın normalde, antremansızken kullanığımızdan fazlasını kullanabiliriz; ancak bunun üst sınırı, beyin kapasitemiz ile aynıdır ve %100'ü geçemez. Normal bir insan, zekasının %80-90'ını kullanmaktadır (asla %3-10'u kullanılmaz; çok ciddi hastalıklara sahip olanlarda bile bu kadar düşük oranlar görülmez, bu oranlar ciddi bir uydurmadır). Düzgün yapılan ve genelde yıllarca süren pratikle bu kapasite %100'e yaklaştırılabilir.

2014 yılında vizyona giren Lucy filminde bu konu ele alınmış ve insan beyninin %100'ünü kullanırsa ne yapabilir konusu işlenmişti.

Ünlü Fransız sinemacı Luc Besson'un senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı ve başrolünde Scarlett Johansson oynadığı ‘Lucy’de vücudunun içine kurye olması için yerleştirilen yeni bir tür sentetik uyuşturucu, beklenmedik bir şekilde Lucy'nin vücuduna nüfuz edip kanına karışmaya başlayınca mucizevi bir durumla yüzleşir. Lucy'in damarlarında dolaşan kimyasallar, ona insanüstü yetenekler kazandırmıştır! Artık akıl okuma, telekinezi ve acıyı hissetmeme gibi güçlere sahip olan genç kadın beyinin tüm algı kapılarını sonuna kadar açacaktır...

Ya Meraktan kanalımızı takip etmeyi unutmayın,diğer bir videoda görüşmek üzere :)

28 Ağustos 2015 Cuma

Hayvan Dışkısından Dünyanın En Pahalı Kahvesi : Kopi Luwak





Kopi Luwak dünyadaki en pahalı kahve.Bu kahve Luwak diye bilinen kediye benzer küçük Endonezya hayvanının dışkısından elde ediliyor.Kediyi andıran bir görüntüsü olmasına rağmen kedigiller familyasında değil,kuyruksürenlerin yer aldığı familyaya ait olan bir tür hayvan.

Görüntüsü nedeniyle misk kedisi diye de anılan  bu hayvanlar, böcekten meyveye kadar birçok şeyle beslenirler.Fakat üretim için yetiştirilen Luwakların beslenme alışkanlığına çok dikkat edilir.



Dünyadaki en pahalı ve en az üretilen kahvenin üretim aşamasında ise Luwak’lar, kahve çekirdeklerinin kirazlı kısmını yiyor, sindiremediği kısmı  ise dışarı çıktığında toplanıyor, temizleniyor, kavruluyor ve türk kahvesi sunar gibi sunuluyor.



Yıllık üretimi, yani bir luwak'In dışkılama miktarı  yaklasik 230 kg'.



Luwak sadece olgun kahve  fasulyelerini  yer ki bu da sindirim sistemine sağlam olarak geçmesini sağlar. Bununla birlikte, sindirim safhasında enzimler kahve çekirdeklerini  çok sayıda amino asite ayırır ve  bu da kahveye acılık verir. Ağızda eşsiz bir lezzet bırakır.



İçenlere bir de sertifika verilir ve bu sertifikada dünyada Kopi Luwak kahvelerini içen kaçıncı kişi  olduğunuzu yazar.



Kahvenin kilosunun 375 dolar olduğu düşünülürse kahveyi  içenlerin bir sertifikayı hak ettiğini söyleyebiliriz.



Kopi Luwak kahvelerini içen insanlara sorulduğunda kahvenin tadı zengin çikolatalı yapısıyla saygı görüyor ayrıca macchiatodan sert, espressodan  ise  daha hafif olduğu görüşü hakim oluyor.

Ya Meraktan kanalımızı takip etmeyi unutmayın,diğer bir videoda görüşmek üzere :)

18 Ağustos 2015 Salı

YA MERAKTAN Youtube Bilgi Deposu!



YA MERAKTAN!

İnsanın başına ne gelirse ya meraktan...

Yepyeni youtube kanalımızda kendi seslendirmelerimiz,bilgi dolu içeriklerimiz sizler için.
Tarihten teknolojiye,bilimden astronomiye...Beraber öğrenelim!

iletişim : yameraktaniletisim@gmail.com